11 Haziran 2014 Çarşamba

KİNETİK SANAT

Hareket olaylarını inceleyen bilim dalıdır. 20. yy.’ da Amerika’ da doğmuş olan Op’art duran ya da hareket halinde bulunan objelerin retina ile algılanması olayı denemelerini konu edinen bir sanat türüdür. Optik deyimi hareket olayını da kapsamaktadır. Böylece kinetik-optik deyimi birbirine yakın anlamda kullanılmaktadır. Kinetik sanat büyük ölçüde optik özellik göstermektedir.
Önceleri fizik ve kimya dallarında hareketle ilgili olayları tanımlamak için kullanılan kinetik sözcüğü 1945’ten sonra sanatçıları ilgilendirmeye başlamış, ışık ve hareket, plastik ve görsel sanatların tasvirinde estetik öğeler ve ifade araçları olmuştur. 1960’ ta kinetik, sanat kronolojisinin yayınlanışıyla sanat dilinde yer etmiştir.
Arkaik sanatların hareketsiz, blok gibi görünen heykelleri zamanla ve sanat anlayışlarına göre hareketlendirilmiş, barak sanat aşamasında hareket ve ışık temel sanatsal ifade öğeleri sayılmıştır. Bernini’nin Apollon ve Daphne, Prosperina’nın kaçırılması, daha sonraları Carheaux’un La Danse’i, Rude’ün Marseillaise grup heykellerinde hareket, ifadenin tümüyle bütünleyici elemanları olarak değerlendirilmiştir. Fütürist resim ve heykel sanatçısı Baccioni tümüyle hareket algısı veren mekanda tek fom sürekliliği adlı bronz heykelini, hareket olayını somutlaştırmak için yapmıştır.

DADAİZM - DADA - DADACILIK

Dil ve estetik kurallarını tanımayan, anlatımda başıboş bir yöntem benimseyen, kapalılığı amaçlayan sanat akımıdır. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde T. Tzara adlı gencin öncülüğünde bir grup şair tarafından kurulmuştur. Bu genç şairler, Fransızca'da "oyuncak tahta at" anlamına gelen "Dada" sözcüğünü akımlarına isim olarak seçerler.
Birinci Dünya Savaşının ardından kurulan bir akım olduğundan dönemin karamsarlığı dadaistlere de yansımıştır. Dayandığı temel görüşler dayanaksız olduğu için çok kısa bir süre (1916-1922) varlığını sürdürebilmiştir.
Dadaizm Akımının Özellikleri
  • Dadaistler aklın hiçbir değerinin olmadığına inanırlar.
  • Her şeye kuşkuyla bakan dadaistler çevrelerindeki hiçbir şeyin doğruluğuna ve varlığına inanmazlar.
  • Bu akım, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir.
  • Dadaist sanatçılar, insanları şaşırtmak istemişlerdir.
  • Alışılmış estetik anlayışa karşı çıkarak, dil ve biçimde yeni deneylere girişen dadaistler, dil, biçim, uyak gibi kaygılar taşımaz. Çünkü onlara göre estetiğin hiçbir değeri yoktur.
  • Dadaistler, bilinçsiz bir şekilde hayalle ruhun kontrol edilemeyen boyutlarına kadar ilerleyip karışıklık meydana getirip sanatı bile ortadan kaldırmayı düşünürler.
  • Dadaizmde, bilincin yönünü kaybetmiş bir kuşağın ümitsizliği ve isyanı vardır.
Dadaizmin Temsilcileri
  • Tristan Tzara
  • Jean Arp
  • Richard Hülsenbeck
  • Marcel Janco
  • Emmy Hennings



SECTION D'OR

Ressamlar ve eleştirmenlerden oluşan bir gruptur. 
Kübizmden türemiş olan Orphism ile ilişkilendirilmiştir. 
Orphizm, Kübizm'den doğan 20'nci yüzyıl sanat akımıdır.
1912’den 1914’e kadar faaliyet göstermişlerdir.
1912’de grup ilk sergilerini Paris’teki Galerie la Boétie’de açtı. Ayrıca Section d’Or adını taşıyan kısa ömürlü bir dergi de yayınladılar.
1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla grup aktivitelerine son verdi.
Grubun adı ressam Jacques Villon tarafından önerilmiştir. Villon’un matematiksel oranların etkisine karşı olan ilgisi bunda etkili olmuştur. Bu oranlardan birisi de Altın Orandır. Grubun adı Kübist artistlerin geometrik formlara duyduğu ilgiyi temsil eder.

DİE BRÜCKE (Alman Dışavurumculuğu)

1920'li yılların başında I. Dünya Savaşı'nın yaralarını sarmaya çalıştığı dönemde, Alman sinemacılığı hızla gelişmekteydi. Ancak ekonomik zorluklar yüzünden Alman sinemacılarının Hollywood'un gösterişli ve pahalı yapımlarıyla yarışmaları çok zordu. UFA stüdyosunun sinemacıları sembolizm ve mizansenin olanaklarını kullanarak kendi özgün stillerini yarattılar.
İlk dışavurumcu filmler, Golem (1915), Dr. Caligari'nin Muayenehanesi (1920), Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi (1922), Fantom (1922)'dur. Bu filmler gerçek-dışı ve çoğunlukla absürt dekorlarıyla, çarpıtılmış perspektifleriyle, ışığın ve gölgelerin abartılı kullanımıyla akıma uygun biçimsel özellikler taşıyordu.
Dışavurumculuğun aşırı gerçek dışılığı kısa ömürlüydü. Birkaç yıl içinde gelip geçti ancak temaları ve dekorun, ışığın ve gölgenin anlam yaratmak amacıyla abartılı kullanımı 1920 ve 1930'ların daha sonraki filmlerinde sıkça kullanıldı.
Bu karanlık ve karamsar akım, Almanya'da Nazilerin iktidara gelmesi ve birçok Alman sinemacının Hollywood'a göç etmesiyle Amerika'ya taşındı.



FAUVİSM (FOVİZM)

   1898-1908 yılları arasında Henri Matisse tarafından Fransa'da geliştirilen bir sanat akımıdır. En önemli özelliği, tüpten çıkmış gibi çiğ ve bağıran renklerin doğrudan kullanımıdır. Matisse, Derain ve Vlaminck'in Paris'te açtıkları bir sergide ilk kez duyulmuştur. 1905 yılında gerçekleşen bu sergi modern resme birçok katkıda bulunmuştur.
   Sergiye gelenler daha önce hiç karşılaşmadıkları bir anlatımla karşılaşmışlardır. Tuval üzerine sürülmüş doğrudan renkler, bozuk perspektif gelenleri şaşırtmıştır. Sergide bulunan bir eleştirmen bu gruba fauve (vahşi hayvan) adını takmıştır. Akım adını buradan almaktadır. 

   Fovizm, geleneksel resim ve heykel kuramlarını reddetti ve modern kavramlara, özellikle de makinelere ve harekete odaklandı. Cesur renk seçimleriyle sınırları zorlayan Paul Gauguin ve Vincent Van Gogh’un son dönem empresyonist çalışmalarından etkilenen Fovistler, bu etkilenmeyi bir adım ileriye taşıyarak çalışmalarında basitleştirilmiş desenlere de yer verdiler. Fovist hereketin gelişimini post-empresyonizm ve pointilizm etkiledi. Fovistlerin çalışmalarının çıkış noktası primitif sanat olmasına ve kısa sürmesine rağmen, Expresyonistlerin gelişiminde derin bir etki yarattılar. Fovist hareketin odak noktası,doğalcılıkla ilgisiz canlı renklerdir. Amaçları, renk seçimlerinin ışığında duyguların ifadesiydi




26 Nisan 2014 Cumartesi

Der Blaue Reiter

       Vassily Kandinsky ve Franz Marc'ın 1911'de Almanya'nın Münih şehrinde kurduğu ressamlar birliğidir.
      Kandinsky ve Marc 1912'de, içinde plastik sanatlara ve müziğe yer verdikleri der blaue reiter (mavi süvari) adında bir almanak yayınladılar ve iki sergi düzenlediler. Daha sonra Gabrielle Münter, Alexej Jawlensky, Marianne Von Werefkin, Alfred Kubin, Paul Klee, Arnold Schönberg'in de katıldığı mavi süvari grubunun bildirgesi, dönemin entelektüel ortamında oldukça yankı uyandırdı. Sanatçılar yeni bir tinsel çağı haber verdiler. Bildirgede on dört ana makale vardı. Bu metinlerde Kandinsky ilk kez sanatçının doğayı kavraması ve saf estetik birliğe yönelmesindeki yegane aracı olarak gördüğü "içsel gereklilik"ten bahsetti.
      1905'de kurulan Die Brücke (köprü) adlı ressamlar birliği gibi, mavi süvari stili realizm, naturalizm ve izlenimciliğe karşıydı.



7 Nisan 2014 Pazartesi

İzlenimcilik ( impressionism )

Fransa’da resim alanında görülmüş, daha sonra edebiyat ve müzikte de etkili olmuş bir akımdır. Sembolizmle birlikte sürrealizmi hazırlayan bir akım niteliğindedir.
Bu akımda sanatçılar, çevresindeki varlıkları değil, bunların kendilerinde bıraktığı izlenimleri aktarırlar.


İzlenimciliğin Özellikleri

Bir izlenimin uyardığı duyguların duyulduğu gibi yansıtılmasıdır.
Anlam kapalıdır.
Bu akımın yazarı doğrudan doğruya gördüğü gerçeği değil de gördüklerinin ve izlediklerinin kendisi üzerinde bıraktığı izlenimi ve duyumu esas alır.
Daha çok edebiyatta ve resimde gelişmiştir.
Dış aleme ondaki varlıklara ve nesnelere karşı ilgisizdirler.
Edebiyatta resimde müzikte okuyucunun seyircinin dinleyicinin eserle karşı karşıya gelir gelmez edineceği izlenim bu akımın tatlı yumuşak kucaklayıcı canlı teması olmuştur.
Empresyonist sanatçının anlattığı dış dünya değil dış dünyadaki varlıkların hayâle bürünmüş izlenimleridir.
Empresyonistler etkici ve duygucudurlar.
Empresyonizm esas olarak ve her şeyden önce özgürlüğün simgesidir sembolüdür.
Hayale ve soyut betimlemelere yer verilmiştir.
Objenin kişi üzerindeki izlenimleri önemli olduğu için realizmin karşıtıdır.
Sanatçılar eserlerinde kendi iç dünyalarını dile getirmişlerdir.


İzlenimciliğin Temsilcileri
Auguste Renoir
Claude Monet
Van Gogh
Cezanne
Sisley
R. Maria Rilke
Arthur Rimbaud
Paul Verlaine
James Joyce
Ahmet Haşim
Cenap Şahabettin





Yeni İzlenimcilik ( neo-impressionism )

  Empresyonizm, “bir izlenimin uyardığı duyumların, duyulduğu biçimde üretildiği bir resim yöntemiydi” ve sanatçının nesneleri kendi kişisel izlenimine göre resimlemesini amaçlıyordu.

  Bu akım resim sanatında gerçek bir devrim olarak nitelendirildi.

  Empresyonizm yeni bir görüşü izleyen resim yöntemiydi. Resimler tek tek fırça vuruşlarıyla, saf prizmatik renklerin kullanımıyla, açık havada ışığın değişen etkilerini yakalamak amacıyla gerçekleştirildi. 
Resim kuramı renklerin bölünmesine ve optik karışıma dayandırılmıştır. 
Pointilist tekniği sıklıkla kullanılmıştır. 
19.yy’da renk teorisinin geliştirilmesi bu stilin gelişmesinde büyük rol oynamıştır


  Empresyonist  Sanatçılar

Frédéric Bazille 
Gustave Caillebotte
Mary Cassatt 
Paul Cézanne 
Edgar Degas 
Armand Guillaumin 
Édouard Manet 
Claude Monet
Berthe Morisot
Camille Pissarro
Pierre-Auguste Renoir 
Alfred Sisley 





Sembolizm ( simgecilik )

  19.yüzyılın ikinci yarısında parnasizme tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır.
Sembolistler duygusallığa, insanın iç dünyasına yönelmişlerdir. Onlara göre somut varlıklar, dış dünya ile insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan birer simgedir. Çünkü dış gerçek ancak insanın algılayış biçimiyle var olur. Yani insan onu nasıl algılıyorsa öyle değerlendirilir. 

  Sembolistler, semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır.

  Şiiri sessiz bir şarkı olarak tanımlamışlar ve müziği şiirin amacı durumuna getirmişlerdir. Onlara göre şiir düşüncelere değil duygulara seslenmelidir; çünkü şiir bir şey anlatmak için yazılmaz.
Şiirde anlam kapalı olmalıdır ve herkes kendince yorum getirebilmelidir. Sözcüğün anlam değerinden çok müzikal değeri önemlidir. Anlam kapanıklığı ve farklı çağrışımlar yaratabilme amacı, bol bol mecaz ve istiarelerin kullanılmasına yol açmış, dolayısıyla dil de ağırlaşmıştır.

  Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık, sembolizmin en belirgin özelliklerindendir.
Durgun sular, ay ışığı, alacakaranlık, tan ağartısı, perdede gezinen gölgeler ve ölüm başlıca temalarıdır.
Lirizm, bu anlayışın en önemli ögesi durumundadır.
Parnasyenlerin genellikle "sone" nazım biçimini kullanmalarına karşın, sembolistler daha çok serbest nazım biçimlerine yönelmişlerdir.

Sembolizmin Akımının Özellikleri
Nesneleri olduğu gibi anlatmak mümkün değildir. Nesneler değişerek anlatılabilir.
Şiir anlaşılmak için değil hissedilmek içindir.
Dil herkesin anlayacağı seviyede değil oldukça ağırdır.

Sembolizmin Temsilcileri
Charles Baudelaire - şiir
Stephane Mallerme - şiir
Paul Verlaine - şiir
Arthur Rimbaud - şiir
Paul Valery - şiir
Maurice Maeterlinck - tiyatro



Les Nabis

Fransa’da post empresyonist ve illüstratörler grubu tarafından ortaya çıkmıştır.
Paul Sérusier  tarafından kurulmustur.
Bugünkü grafik sanat üzerinde çok kuvvetli etkileri olmuştur.
Art nouveau ile parallellik taşıyan bir biçimi vardır ve sembolizmi çıkış noktası olarak alırlar.






Dışavurumculuk ( ekspresyonizm )

Doğanın olduğu gibi temsili yerine, duyguların ve iç dünyanın ön plana çıkarıldığı 20. yüzyıl sanat akımıdır. Bu akım "insanların en gizli yönlerini açığa vuran bir anlatım" olarak açıklanabilir. 

Ekspresyonizme göre şairin görevi dış dünyanın anlamsızlığına, ruhsuzluğuna sureti bir atılışla anlam kazandırmaktır. İyi bir sanatçı, bir nesneyi bütün somut ilişkilerinden ayırmak, onu çıplak ve yalnız olarak, bireysel zihnin katışıksız bir ürünü olarak incelemek durumundadır. Sanatçının kendi öz sezişini anlatım olarak adlandırılan ekspresyonizmi ilk olarak Almanlar kullanmıştır. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra özellikle Alman resim ve sinemasında uygulanmıştır. Vincent Van Gogh bu akımın öncüsü kabul edilmektedir. Herwarth Waiden, Strindberg de bu akımın temsilcilerindendir. 

Bu akım, Empresyonizme kaşıdır. Empresyonizmde olduğu gibi dış dünyadaki izlenimleri aktarmak değil, insanın iç dünyasında doğan duyguları anlatmayı amaçlamıştır.


Ekspresyonizmin Temsilcileri
  • O'Neil
  • Kafka
  • Eliot
  • J. Joyce
Ekspresyonizmin Akımının Özellikleri
  • İnsanın iç dünyasına ait duygularını, yani ruhsal durumlarını anlatmak esastır.
  • Ekspresyonistler, kendi iç dünyalarına yöneldiklerinden iç gözleme büyük önem vermişlerdir.
  • Ekpresyonistler, bir nesneyi bütün somut ilişkilerinden ayırmak, onu çıplak ve yalnız olarak bireysel zihnin katışıksız bir ürünü olarak değerlendirmek istemişlerdir.
  • Dış âlemin anlamsızlığına, ruh ve anlam kazandırmayı düşünmüşlerdir.
  • Ekspresyonistler, sanatçının görevinin, insanın öz derinliğine inmek olduğunu ve özün kavranması için de aklın kontrolünde olmamak gerektiğini belirtmişlerdir.
  • Bu akımda çelişmelerin ruhsal durumu, bozguncu renkler, garip biçimlerle haykırışlar yer alır.
  • Bozulmuş çizgi ve şekiller, abartı renkleri ile duygusal bir iz bırakmayı hedefler.
  • Ekspresyonist bir sanat eserini yorumlarken çizgilerin, renklerin kullanımına dikkat edilmelidir. Sivri ve keskin çizgiler, kırmızı ve tonları öfkeyi ön plana çıkarırken, dairesel oluşumlar, mavi ve tonları daha çok sakinliği vurgulamaktadır.